18 Kasım 2010 Perşembe

En Önemli Hücresel Antioksidan Olarak Hümik Asit

İnsanoğlu yaşlanmaya ve ölüme programlanmıştır. Yaşlanma ve ölüm programı insan vücudunun birçok hücresinde değişik şekillerde bulunan küçük bir organel olan mitokondrionda (hücrede besinin kullanabilir enerjiye çeviriminden sorumlu küresel veya uzunlaşmış yapıda) saklanmıştır. Mitokondri, günlük 400 litre oksijeni oksidatif fosforilasyon prosesi vasıtası ile enerjiye dönüştürmesi sebebiyle hücrelerin güç kaynağı olarak tarif edilmektedir. Başka hiçbir üretim tesisine benzemeyen mitokondri proseste bazı atık malzemeler de üretmektedir. Oldukça zehirli bir madde olan yaklaşık yarım litre kadar süperoksit radikali oksidatif fosforilasyonun bir yan ürünü olarak meydana getirilmektedir. Zehirli süperoksit radikalleri geri kazanılamaz biçimde mitokondriyal DNA’ya ve mitokondriyal zarlara zarar vermektedir. Sistemdeki antioksidanların varlığı vücudun kendi hücreleri tarafından yapılan zararı azaltmaya yardımcı olmaktadır. Fakat, C vitamini ve E vitamini içeren birçok antioksidan serbest radikallerin gücüne karşı molekülleri korurken kendilerinin de zarar görmesi nedeni ile görevlerini tam yerine getirememektedirler. Bunun yanı sıra, antioksidanlar birçok sebepten dolayı mitokondriye girememektedirler. Fakat, düşük molekül ağırlıklı hümik maddeler mitokondriyi koruyarak, hücresel metabolizmayı ve hücre bölünmesini attırarak hücre üzerinde kolayca çalışmaktadır (1).

Bilimsel çalışmalar hümik, özellikle de fülvik asitlerin insan gıdalarında doğal olarak meydana geldiğini göstermektedir. Orman boyunca geçen dere ve nehirlerden gelen sular çözünmüş halde hümik ve fülvik asitleri içermektedir. Hümik ve fülvik asitler humus içeren topraklarda yetişen bitkilerde oluşmaktadır. Bu organik asitler canlı bitkilerden ayrışmışlardır. Ayrıca, hümik ve fülvik asitler insan ve hayvanların mide-bağırsak (sindirim) sisteminde bulunmuş ve burada absorbe olmuşlardır. Kanla sirküle edilen bu organik asitler karaciğerde metabolize olmaktadırlar (9).

1988’de Dr. S. A. Visser (2), İspanya’nın Sevilla şehrindeki toplantıda International Humic Substance Society (IHSS)’ye sunduğu "Hayvan ve insanlarda hümik maddelerin etkileri ; tıbbi tedavide hümik bileşiklerinin muhtemel kullanımı" başlıklı makalesinde hümik maddelerin tıbbi değerini belirtmiştir. Onun bulguları hümik ve fülvik asitlerin tıbbi uygulamalarının vücudun dahili kadar haricinde de olabileceğini göstermiştir.

Dr. Visser hümik ve fülvik asitlerin harici uygulamalarının şu kullanımlar üzerine temellendirildiğini ortaya koymuştur: antifilojistik (iltihap giderici), analjezik (ağrı azaltıcı), hiperemik (kan akışını arttırma), romatizma giderici, anti-mikrobiyal, anti-fungal (mantari hastalıkları önleyici), anti-viral ve anti-kanser ajanı. Hümik ve fülvik asitler, ayrıca, harici olarak hematoma (kanın toplanması), flebitis (damarların iltihaplanması), desmorrhexis (bağdokusu çatlağı) ve miyojelosis (kasın sertleşmesi) gibi hastalıkların tedavisinin yanı sıra kontizyon (çürük), dönme-bükülme, boyun rahatsızlıkları, lumbago (aşağı belde ağrı), siyatik, mafsal ağrıları, poliarthritis (mafsal iltihabı), eklem bozukluğu ve kıkırdağın kemikleşmesi gibi hastalıkların da tedavisinde kullanılmıştır (6).

Dahili uygulamasına gelince hümik ve fülvik asitler özellikle profilaksiste (önleme), terapide ve hiper-asidite, ishal, ülser, dizanteri, gastroenteritis ve kolit gibi birçok mide ile bağırsak hastalıklarının metafilaksisinde (bakım sonrasında) kullanıldığı ifade edilmiştir (7). Ayrıca, hümik ve fülvik asitler bir detoks ajanı gibi hareket edebilmekte ve bakteri ile virüs enfeksiyonlarına karşı kullanılmaktadır. Bu organik asitler anemi (kırmızı kan hücreleri, hemoglobin veya toplam kan hacminin azalması-kansızlık) tedavisinde, vücut bağışıklık sisteminin bir uyarıcısı ve karaciğerin fonksiyonlarını detokslaşmasında kullanışlı olduğu tespit edilmiştir. Hümik asitler kanserli hücre büyümesinin bazı çeşitlerini engelleyerek bir anti-karsinojen olarak önemli bir potansiyele sahip olabilmektedir (10).

Yukarıda bahsi geçen tüm bu etkiler hümik asitlerin redoks özellikleri ve serbest radikal içeriği kadar yüzey aktivitelerinin, şelatlama özeliklerinin, absorplama gücünün, onların poliasidik doğasının, polifenolik yapısının ve diğer organik moleküller (polisakkaritler, proteinler, enzimler ve yağlar gibi) ile etkileşiminin sonucudur. Hümik ve fülvik asitlerin vücuda alınması ile herhangi bir yan etki şu ana kadar bildirilmemiştir (8).

Dr. G. Davies (3) hümik asitlerin etkilerini Nucleus’ta Şubat 1996’da "hümik asitlerin özellikleri ve fonksiyonları" isimli bir monografta özetlemiştir. Davies, hümik asitlerin ağız yolu ile alınan dozlarının hayvanlarda ağır metal absorpsiyonunu ve tarım ilacı zehirliliğini azalttığını ortaya koymuştur. Hümik asitler hayvanlara, gebeler dahil, herhangi bir risk içermeksizin önleyici ve tedavi edici olarak verilebilmektedir. Hümik asitlerin tavşanlarda rahim kanserini kontrol etmiş ve dikkate değer oranda benzopiren, 3-aminoantrasin, 2-nitrofluorin ve 1-nitropirenin mutajenik etkilerini azaltmıştır. Anti-mutajenik etki bu tehlikeli kimyasalların hümik asit yüzeyine yapışmasına bağlıdır. Fülvik asit, hümik maddelerin bir parçası olması nedeni ile tüm bu veriler fülvik asit için de geçerlidir. Dr. Senesi ve Dr. Miano (4) tarafından yapılan en son araştırma makaleleri hümik ve fülvik asit özelliklerini insan sağlığı ile açıkça ilişkilendirmektedir. Yuan (5) yaptığı araştırmada romatizmalı hastaların hümik asit özütlü banyoda tedavilerinin yapıldığında %92 başarı sağlandığını tespit etmiştir.

Bir kişinin günlük hayatı, temelde günlük hayatın zorlukları ile ve geneli sindirim sisteminin çalıştırılması üzerine bağlanmış besin maddelerinin alımı ile etkilenmektedir. Sağlıklı bir hal ile sinir sisteminin etkisi sonucu oluşan mide-bağırsak bölgesinin hastalık hali arasında çok geniş bir fark bulunmaktadır. Bu iki hal arasındaki farkı kapatacak kullanışlı durumun ne olduğunun cevabı, mide-bağırsağın metabolik işlemlerinin fiziksel kontrolünü idare eden uyarıcı bir maddenin amaca yönelik kullanımıdır. Hümik maddelerden menşei bulan doğal ürünler, sonuçta, onların sağlığı geliştiren olumlu kalitelerinden dolayı özellikle not edilmelidir. Hümik asitlerin tıpta kullanımı yeni değildir. Hümik asit içeren banyolar ve çamurlar balneolojide (banyo ile tedavi ilmi) uzun yıllardır kullanılmaktadır. Günlük hayatta insan sağlığı, artan oranda zarar veren çevresel etkilere maruz kalmaktadır. Kadmiyum, kurşun cıva gibi ağır metaller ve gıdalarla insan vücuduna giren tarım ilaçları zararlı çevresel etki olarak özellikle önemli bir rol oynamaktadırlar. Böbrek ile karaciğer hastalıkları ve sinir sisteminin çökmesi zararlı çevresel etkilerin sonuçlarına örnek verilebilmektedir. Genelde insanın kendini iyi hissetmemesi, sabit fiziksel ve mantıksal yorgunluk, ağrıyan uzuvlar, bitkinlik, depresyon, enfeksiyonlara vücudun artan eğilimi ve uyku düzensizlikleri bu çevresel etkilere bağlanabilmektedir. Ayrıca, uzun süreden beri sıkça, akut ve kronik enfeksiyonlu hastalıklar, etkili tedaviden sonra sağlığı tekrar tesis etme kapasitesini bozmaktadır. Bakteriyel ve virütik hastalıklar ile mantari enfeksiyonlar giderek artmaktadır. Sindirim metabolizması üzerinde uzun ömürlü olumsuz yan etkileri ile zehir üreten mikroplar burada oldukça önemlidir. İnsan organizması elbette belirli bir dereceye kadar bu zararlı maddeleri yok etme ve engelleme kabiliyetine sahiptir. Fakat, mevcut çevresel aktörler sıklıkla insan vücudunun kendini savunma kabiliyetini zayıf düşürmektedir (11).

Bu durumlarda insan vücudunun kendi savunmasını kuvvetlendirecek takviyelere ihtiyacı vardır. Hümik asitler doğal yapılarıyla bu görevi yerine getirmektedirler. Hümik asitleri insanoğlu aslınsa günlük hayatı içinde farkında olmadan meyve, sebze, çay, kahve, ekmek gibi gıdalarla bünyelerine almaktadır. Fakat, çoğu zaman bu kaynaklardan gelen hümik maddeler yetersiz kalabilmektedir. Hümik asitlerin yüksek konsantrasyonları toprak ve kömürün özel türlerinde bulunmaktadır. Ağız yolu ile alınan doğal hümik asitler mide ve bağırsağın mukoza zarına bir film ile kaplanmaktadır. Böylece, yabancı kimyasalların ve mikrobiyal maddelerin yapışmasına mani olmaktadır. Bir taraftan da hümik asitlerin koruma etkisi mukoza zarlarında iltihap yapıcı işlemleri yavaşlatmakta, sonuçta daha hızlı bir iyileşme meydana getirmektedir. Diğer taraftan metabolik işlem sırasında bağırsaktan çıkan zararlı maddeleri önlemektedir. Hümik asitlerin bağlama kalitesi ağır metallere, mantari zehirlere, bakteri ve virüslerin yan ürünlerine karşı bir koruyucu hareket sağlamaktadır. Bu zararlı maddeleri kesip henüz hastalığa neden olmadan onları vücuttan uzaklaştırmaktadır. Romatizma gibi kronik hastalıklar üzerinde bile olumlu yönde etki sağlanabilmektedir. Mikroplarca, bozuk gıdalarca, seyahat boyunca ve hatta bazı ilaçların yan etkisince neden olunan ishal vakıalarında ağız yolu ile alınan doğal hümik asitlere zararlı maddelerin bağlanması dışkı vasıtası ile doğrudan atılmasını ve hastalığın belirgin bir şekilde hafiflemesini sağlamaktadır. Bu tanımlanan etki ve göstergeler temelinde hümik asitler, başka hiçbir beşeri ilaç takviyesi olmadan en yüksek doz ve günde iki-üç kez alınarak mide-bağırsak hastalıklarının akut ve kronik aşamalarının tedavisi için uygundur. Hümik asit pilor (mide kapısı) heliobakterisinin, hazımsızlığın ve ameliyatlardan (mide, safra, pankreas, tahriş olmuş kolon gibi) sonra uzun süre antibiyotik kullanımıyla oluşan ishalin tedavileri sonrası bakımını da olumlu etkilemektedir (11).

Doğal hümik asitler mineral/vitamin eksikliği, gıda değişiklikleri ve beslenme hatalarından kaynaklanan yetersiz mikro-gıda maddeleri ile iz elementlerin alımını düzeltmektedir. Doğal hümik asit alımı zayıf beslenme alışkanlığını doğrudan tersine çevirmektedir. Bağırsak mukozasının hücreleri ile hümik asitlerin doğrudan teması vücudun kendi savunma mekanizmasının aktif hale geçmesine neden olmaktadır. Bu durumda iyileşme süreci hızlandırılmakta ve bağışıklık sistemi kararlı hale getirilmektedir (11). Hümik asitlerin mutajenik kimyasalları da absorbe ettiği ve onların bakterilerdeki işleri bozan etkilerini önlediği tespit edilmiştir (12).

Referanslar

(1) Robert H. Faust,

(http://www.bioag.com/images/Fulvic_acid_solution_WuJinSan_crucial_cellular_antioxidant.doc).

(2) Viser, S.A. , The Science of the Total Environment, 62: 347-354 (1987).

(3) Davies, G; The nucleus, Feb. 1996: Properties and Functions of Humic Acids.

(4) Senesi, N; Miano, TM; Humic substances in the global environment: implications for human health; Elsevier: Amsterdam; 1994.

(5) Yuan, Shenyuan; et al; Application of Fulvic acid and its derivatives in the fields of agriculture and medicine; First Edition: June 1993.

(6) Visser, S.A; Effects of humic substances on higher animals and man; the possible use of humic compounds in medical treatments; 1988; which was presented at the International Humic Substances Society meeting in Sevilla, Spain.

(7) Kuhnert et al.; Pharmakologisch-toxikologische Eigenschaften von Huminsausen undihre Wirkungsprofile fur eine veterinarmedizinische Therapie. Deutsche Tierartztliche wochenschrift; 1989; 96:3.

(8) Ghabbour et al; 1994. J. Appl. Phycol., 6:459.

(9) Khairy, et al; Acta medica Empirica; 1981; 11:898.

(10) Ricard J. Laub, Laub Biochem. Corp., US Patent 6,534,049.

(11) http://www.activomin.de/Activomin_Packaging_Information.pdf

(12) Sato, T., et al., Mutation Research, 162: 173-178 (1986).